OKULA GİTMEK İSTEMEYEN ÇOCUKLAR/OKUL REDDİ (OKUL FOBİSİ)
Okula gitmek istemeyen çocuklar üzerine yapılan tartışmalar geçen yüzyıldan bu yana literatürde kendisine yer bulmaktadır. İlk kez 1913 yılında okula gitme durumuyla ilgili olarak “nörotik reddetme“ terimi ortaya atılmıştır. Korku ve anksiyeteden kaynaklanan okul devamsızlığını açıklayan ilk yazar Broadwin olmuştur. “Okul fobisi” terimi ilk olarak 1941 yılında, Johnson ve arkadaşları tarafından kullanılmış, okula gitmekten kaçınma ile ilgili anksiyeteyle karakterize bir çocukluk sendromu olarak tanımlanmıştır. İlk kez İngiltere’de ortaya atılan “okul reddi” terimi ise duygusal sıkıntı nedeniyle okula gitmeyen çocuklarda benzer sorunları tanımlamak için kullanılmıştır Tartışmalar sürerken araştırmacılar okula gitmeyen çocukları, korku ya da anksiyeteden dolayı okula gitmeyip evde kalanlar ile okula ilgi duymadıkları ve/veya yetişkin otoritesine karşı çıktıkları için okula gitmeyenler olarak genel iki gruba ayırmışlardır. Birinci grup için “okul reddi”, “anksiyöz okul reddi”, “okul fobisi” ya da ayrılma anksiyetesi bozukluğu gibi isimler kullanılmıştır. İkinci grup ise “okuldan kaçma” olarak isimlendirilmiştir.
Günümüzde okul reddi terimi daha tanımlayıcı ve kapsamlı olduğu için tercih edilmektedir. Okul reddi, çocukların anksiyete ve depresyon gibi duygusal sorunlar nedeni ile okula devam edememesi olarak tanımlanmaktadır. Bowlby, okul korkusu olan çocukları “gerçek okul durumundan korkma ve kaçınmadan çok, bağlı oldukları kişinin yokluğu veya kaybından ya da güven duydukları ortamdan uzak kalmaktan korkanlar” olarak tanımlamıştır. Günümüzde okul reddi ve okul fobisi eş anlamlı olarak kullanılmamaktadır. okul fobisi, okul reddinin nedenlerinden biri olarak görülmektedir. Okul fobisi, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabının dördüncü basımında (DSM-IV), özgül fobiler sınıfı içinde yer almakta ve çocuğun ebeveyninden ayrılma korkusu olarak değil özgül olarak okul ortamından korkma olarak tanımlanmaktadır. Yalnızca okula gitme sırasında yaşanan ayrılma ile ilişkili anksiyete daha çok okul fobisi, buna karşın okul ve ev dışı herhangi bir yerde ayrılma ile ilgili anksiyetenin yaşanması ayrılma anksiyetesi bozukluğu olarak değerlendirilmektedir.
Literatürde okul reddinin tanımı ve okuldan kaçma ile olan ilişkisi üzerindeki tartışmalar sürerken yapılan son çalışmalarda okul reddi olan çocuklar tanımlanırken okuldan kaçma gibi antisosyal özellikleri olan ya da davranış bozukluğu ölçütlerini karşılayan çocuklar kapsam dışı bırakılmaktadır. Bu durum, okul reddi ile okuldan kaçma davranışının birbirinden farklı iki durum olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşündürmektedir.
Berg ve arkadaşları, okul reddini okuldan kaçmadan ayırmak için, okul reddi olan çocuklarda görülen bazı ortak özellikler belirlemişlerdir:
- Uzun süre okul devamsızlığıyla sonuçlanan okula gitmede ciddi zorluk,
- Okula gitme zamanı geldiğinde, çocuktan okula gitmesi istediğinde, aşırı korku, öfke patlamaları ve mutsuzluk gibi belirtileri olan şiddetli duygusal sorunlar ya da duygusal bir temeli olduğu düşünülen fiziksel hastalık yakınmaları ortaya çıkarma,
- Okul zamanında ebeveyn ya da diğer aile bireylerinin bilgisi dâhilinde evde kalma,
- Şiddetli antisosyal davranış/davranım bozukluğunun olmamasıdır.
Ayrıca okul reddi olan bir çocuk genelde mesleki hedefleri olan çalışkan bir öğrenciyken, okuldan kaçan bir çocuk, okulu sevmeyen ve düşük okul başarısı sergileyen ilgisiz bir öğrencidir. Okuldan kaçan çocuklarda, okula gitme konusunda anksiyete ya da korku görülme olasılığı düşüktür. Okuldan kaçanlar genel olarak okula ilgi duymama, okul dışında daha keyifli zaman geçirme ve okul kurallarına uymama nedeniyle aralıklı ve kısa süreli devamsızlık yapmaktadırlar. okul reddi olan çocukların tersine, okuldan kaçan çocuklar devamsızlıklarını çoğu kez ebeveynlerinden gizlemektedirler. Okul dışında bulunduklarında eve gitmeyerek, çoğu zaman diğer antisosyal akranlarıyla birlikte yıkıcı davranışlarda bulunmaktadırlar. Bunlara ek olarak, okuldan kaçan çocuklar duygusal bir bozukluktan çok davranış bozukluğu tanısı almaktadırlar. Ebeveynlerin çocuklarının okula gitmesini sağlamak için gösterdikleri çaba da okul reddi ile okuldan kaçmayı birbirinden ayırmaya yardımcı olmaktadır. Okuldan kaçan çocukların ebeveynlerinin okula gitmeyi teşvik etmede yeterli çaba göstermediği, hatta kimi zaman devamsızlığı teşvik edebildikleri belirtilmektedir.
Yaygınlığı
Okul reddinin yaygınlığına ilişkin bulgular önemli oranda değişiklik göstermektedir. Bu değişkenliğin başlıca nedeni tanımlamada kullanılan ölçütlerdeki farklılık olarak gösterilmektedir. Genel olarak, okul reddi’nin yaygınlığı tüm okul çağındaki çocuklar için yaklaşık %1 ve kliniğe başvuran tüm çocuklar için %5 olarak bildirilmektedir. Ek olarak, okul reddi olan çocukların sayısının giderek arttığı görüşü literatürde desteklenmektedir. Okul reddinin sıklığı ile ilgili olarak ülkemize ait ayrıntılı veriler bulunmamaktadır. Okul reddi erkek ve kız çocuklarda eşit oranda görülmektedir. Okul hayatının herhangi bir döneminde ortaya çıkabilmektedir. İlkokula başlama (5-7 yaş), ortaokula başlama (10-11 yaş) ve liseye başlama (14 yaş) gibi önemli geçiş dönemlerinde, okula erken başlama durumunda, okul değişiminin olduğu durumlarda ve zorunlu eğitimin bitmesine yakın bir dönemde daha sık görülmektedir. Bazı yazarlar ise, okul reddinin ilk ya da orta çocukluk dönemine göre ergenlik öncesinde ve ergenlik çağında daha yaygın olduğunu bildirmişlerdir. Okul reddi ile ailenin sosyoekonomik düzeyi arasında anlamlı bir ilişki saptanamadığı, tüm sosyoekonomik düzeylerde görülebildiği bildirilmektedir.
Klinik Özellikleri
Herslov, okul reddi olan çocuklarda görülen yaygın davranış biçimini şu şekilde açıklamaktadır: “Sorun çoğu kez okul hakkında belirsiz yakınmalar, okula gitme isteksizliği, okula gitmesi için ebeveyn tarafından kandırılması, kendisine yalvarılması, ceza verilmesi ya da öğretmenler, doktorlar ve eğitim destek görevlileri tarafından zorlanması durumunda çocuğun okulda kalmayı reddetmesi ile başlamaktadır. Okula gitme zamanı geldiğinde bu davranışlara belirgin anksiyete ve panik belirtileri eşlik etmektedir. Çocukların çoğu okula gitmek için evden ayrılamamaktadır. Bunu başaranlar ise daha yarı yoldayken eve geri dönmektedir. Bazı olgular okuldayken aniden ortaya çıkan anksiyete ile eve koşmaktadır, bazıları ise birçok kez okula gitmeyi istediğini ve bunun için hazır olduğunu söylese de okul zamanı gelince bunu başaramamaktadır. Okul reddi oluşumunda çeşitli tetikleyici etmenler rol oynamaktadır. Etmenler herhangi bir yaşta gözlenebilir. Çocuk, okul ya da aile kaynaklı olabilir. Kaza, hastalık veya bir ameliyat geçirme çocukla ilişkili etmenler arasında gösterilebilir. Okul ya da sınıf değişikliği, ilkokuldan ortaokula, ortaokuldan liseye geçişler, okuldaki bir arkadaşını kaybetmesi, okuldaki diğer çocuklarla yaşanan güçlükler, okulda öğretmen tarafından fiziksel ya da ruhsal olarak örselenmesi, ağır ev ödevleri, kapasitesini aşan eğitimsel ve sosyal etkinlikler okulla ilişkili etmenler arasındadır. Aile üyelerinden birinin hastalığı veya kaybı, ebeveyn çatışması, ebeveynler tarafından çocuğa fiziksel şiddet uygulanması, boşanma, kardeş doğumu ve aile bireylerinden ayrılık okul reddi gelişmesini tetikleyebilen ailesel etmenlerdir. Bu etmenler çocuk tarafından bir tehdit olarak algılanır ve kontrol edilemeyen bir anksiyete ortaya çıkmasına neden olur.
Okul reddi ile ilişkilendirilen çok sayıda anksiyete belirtisi bulunmaktadır. Bu belirtiler oldukça değişkendir. Bir okul günü içinde bile değişiklik gösterebilirler. Çocuk okula giderken normal davranabilir ya da korku ve anksiyete belirtileri hızla düzelebilir. Ancak bir sonraki gün okula gitme zamanı geldiğinde korku ve anksiyete belirtileri yineleyebilir. Çocuğa evde kalması için izin verildiğinde, hafta sonlarında veya tatillerde belirtiler ortadan
kalkabilir. Anksiyete davranışsal, fizyolojik ve bilişsel olarak ortaya çıkabilir. Davranışsal düzeyde, çocuğun okula gitme güçlüğünün en belirgin göstergesi okula gitmeyi reddetmesidir. Okula gitme konusunda direnen ve kaçınan çocuk yatakta kalmayı isteyebilir. Okul için hazırlanmayı, arabaya binmeyi ya da okula varıldığında arabadan inmeyi reddedebilir. Çocuğa okula gitmesi için baskı uygulandığında okuldan yakınma, ağlama, öfke patlamaları, kendine zarar verme ya da kaçma tehditleri gibi durumlar baş gösterebilir. Çocukların korkularının diğer belirtileri titreme, sallanma, huzursuzluk ve uyku bozukluklarıdır. Okul reddinde görülen uyku bozuklukları tanı ayrılma anksiyetesi bozukluğu iken ayrı yatmayı istememe, gece uykuya dalmada güçlük şeklindedir. Birden çok tanı alan okul reddi olgularında ise kâbuslar ve gece terörü gibi uyku bozuklukları da görülmektedir. Karın ağrısı, kusma, ishal, baş ağrısı, baş dönmesi, yüz renginin solması, terleme, boğaz ağrısı, sırt ağrısı, eklem ağrısı, göğüs ağrısı, çarpıntı, nefes darlığı, görme bulanıklığı, yürüme güçlüğü, ateş ve sık idrara çıkma çocuğun okula gitme konusundaki anksiyetesiyle ilişkilendirilen fizyolojik belirtilerdir. Baş ve karın ağrısı en sık görülenlerdir. Bu belirtiler genellikle sabahları ya da okula gitmesi istendiğinde ortaya çıkmaktadır. Okul reddine bağlı anksiyetesi olan çocukların ortak bilişsel yönleri bulunmaktadır. Bunlar daha çok okula gitme konusundaki gerçek dışı korkuları içermektedir. Çocuklar okulda anksiyete yaratabilecek durumları abartabilir, felaketleştirebilir ve bu durumlarla baş etme yeteneklerini küçümseyebilirler. Okul reddi davranışının klinik görünümü, tetikleyici etmenler kadar yaşa bağlı olarak da değişiklik gösterebilir. Sosyal durumlardan, öğretmen ve diğer öğrencilerden korkma büyük yaş grubu çocuklarda gözlenirken, ayrılma anksiyetesi daha çok küçük yaş grubu çocuklarda, okulu bırakma ise ergenlerde daha sık görülmektedir. Okul reddi olan çocuklarda devamsızlık süreci de değişkendir. Bazıları ara sıra ve kısa süreli devamsızlık yaparken bazıları okula haftalar ya da aylarca gitmeyebilirler.
Tanısal Değerlendirme
Çocuklar sıklıkla okulu reddetmelerine neden olan etmenleri belirleyemediklerinden tanı için çok sayıda kaynaktan bilgi almak gerekmektedir. Temel bilgi kaynakları ebeveyn ve okul çalışanlarıdır. Tedavileri farklı olduğu için, okul reddi ile okuldan kaçma arasında ayırıcı tanı yapılmalıdır. Okuldan kaçmanın tedavisi çoğu zaman ek yaklaşımlar gerektirmektedir. Çocuğun bedensel sağlığı konusunda tıbbi bir araştırma yapılması gerekmektedir. Somatik yakınmalar okul reddi ile ilişkili anksiyeteye bağlı olarak yaygın görülmekle birlikte, devamsızlık sorunun yönetiminde, çocuklarının somatik yakınmalarının organik bir temele dayanmadığı konusunda ebeveynler kesin bilgilere gereksinim duymaktadırlar. Devamsızlık sorununun boyutunun belirlenmesi önemlidir. Yaşça küçük çocuklarda, yakın zamanda ortaya çıkan ve ara sıra görülen devamsızlık sorunu, ebeveynlerin çocuklarının düzenli bir şekilde okula gitmesini pekiştirmesiyle çözülebilir. Yaşça büyük çocuklarda ve/veya uzun süreli devamsızlıklar için okula aşamalı dönüş önerilmektedir. Olası korku ve anksiyete kaynakları araştırılmalıdır. Bunların çocuklar arasında büyük oranda değişiklik gösterdiğinin farkında olmak gerekmektedir. Okul başarısı, okul tuvaletini kullanmak, beden eğitimi yapmak, ebeveynden ayrılmak, yaşıtlarının devamsızlık ile ilgili sorularını yanıtlamak, okulda disiplinli olmak, aile sorunları çocuklarda korku ve anksiyete yaratabilen durumlara örneklerdir. Görüşmede kullanılan özbildirim araçları bu değerlendirmeye katkıda bulunabilirler. Aşırı korku ve anksiyeteye ek olarak çocuklar, öğrenme güçlükleri, yineleyen tehditler, sosyal yalıtım gibi gerçek ve yıldırıcı durumlarla da karşılaşabilir. Bu gibi yaşantılar, okulda yaşanan sorunlara odaklı özel değerlendirme ve girişimler gerektirebilir. Kimi zaman bazı zorlukların üstesinden gelmek için okul değişimi önerilebilir. Okul reddinin anksiyete bozukluklarının olmadığı durumlarda da ortaya çıkması ya da anksiyete bozukluğu olan tüm çocukların okulu reddetme davranışı sergilememesine karşın, literatürde okul reddi ile anksiyete bozuklukları arasında güçlü bir ilişkinin olduğu destekleyen bilgiler bulunmaktadır. Ayrılma anksiyetesi bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu, sosyal fobi, özgül fobi ve anksiyete ile giden uyum bozukluğu en sık görülen tanılardır. Tanılarda yaşa bağlı eğilimler görülmektedir. ayrılma anksiyetesi bozukluğu genelde yaşça daha küçük çocuklardaki okul reddi ile ilişkilendirilirken, diğer anksiyete bozuklukları, özellikle de fobiler ergenlerdeki okul reddi ile ilişkilendirilmektedir. Ayrılma anksiyetesi bozukluğu, okul reddi olan çocuk ve ergenlerde en sık görülen anksiyete bozukluğu olduğu gibi okul reddi de ayrılma anksiyetesi bozukluğu’nin en sık gözlenen belirtisidir. ayrılma anksiyetesi bozukluğu olan çocuk ve ergenlerin %75’inde okul reddi gözlenirken, okul reddi olan çocuk ve ergenlerin %80’inde de ayrılma anksiyetesi bozukluğu bulunmaktadır. Ayrıca ayrılma anksiyetesi bozukluğu olan çocukların ailelerinin çocuk ve ergen ruh sağlığı bölümlerine en sık başvuru nedeninin okul reddi (%75) olduğu saptanmıştır. Özcan ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada, okul korkusu yakınması olan çocukların tümü değişik anksiyete bozuklukları ve depresif bozukluk tanıları almıştır. Anksiyete bozukluğu tanısı alan çocukların içinde ayrılma anksiyetesi bozukluğu sıklığı % 76 olarak belirlenmiştir. Ülkemizde yapılan diğer bir çalışmada okul reddi olan çocuk ve ergenlerin % 74.5’i ayrılma anksiyetesi bozukluğu tanısı almıştır.
Okul reddi olan çocuklardaki depresif belirtiler ile depresif bozuklukların yaygınlığını değerlendiren çalışmalardan çıkan sonuçlar değişkenlik göstermektedir. Bu çocukların %7.3-63.6’ında depresif bozukluğun ya da depresif duygu durumla giden bir uyum bozukluğunun bulunduğu gösterilmiştir. Olguların %50 kadarında ise çoğunlukla anksiyete ile ilişkilendirilen eşik altı depresyon belirtileri görüldüğü saptanmıştır. Berg, okul reddi olan çocuklarda ki davranış sorunlarını incelediği çalışmasında, bazı olgularda saldırgan ve dirençli davranışlar görülebildiğini ancak bu davranışların temelde ev ortamına sınırlı olduğunu, daha çok okuldan kaçan çocukların bir özelliği olan çalma, yıkıcı davranış gibi diğer antisosyal eğilimlerin bulunmadığını belirtmiştir. Yaygın davranış sorunları okul reddinin tipik özelliği değildir. Bununla birlikte okul reddi olan çocuklar inatçı ve tartışmacı olabilir ve ebeveynleri tarafından okula gitmeye zorlandıklarında saldırgan davranışlar sergileyebilirler. Karşıt olma-karşı gelme bozukluğu ile ilişkili zıtlaşma davranışları, okul reddi olan anksiyöz çocukların % 7.3-21’inde belirlenmiştir. Okul reddinin dil gelişimi ve öğrenme bozuklukları ilişkisi de araştırılmıştır. Dil gelişimindeki bozukluklar ve öğrenme güçlüğü, çocuk ve gençlerin okula gitmeyi reddetmesi ile sonuçlanacak belirgin sıkıntıya neden olabilir. Yapılan bir çalışmada, diğer ruhsal bozukluğu olan ergen ve çocuklarla kıyaslandığında okul reddi olan ergen ve çocuklarda daha yüksek oranda öğrenme güçlüğü ve konuşma bozukluğu saptanmıştır. Aynı zamanda araştırmacılar ergenlerin eğitimsel ve sosyal alandaki yetersizliklerine bağlı hayal kırıklıklarının, okul reddi gelişiminde rol oynayabileceğini de ileri sürmektedirler.
Klinik Gidiş
Okul reddinin çocuklarda, özellikle sosyal ve eğitim başta olmak üzere kısa ve uzun dönemde gelişimi olumsuz etkilediği bildirilmektedir. Buna karşın okul reddi olan çocuklar üzerinde çok az sayıda izlem çalışması yapılmıştır. Okul reddi olan 8-16 yaş arası 33 çocuğun üç aylık kısa süreli sonuçlarını değerlendiren bir çalışmada, 29 (% 87.9) çocuğun ruhsal bozukluk tanısı aldığı, bunlardan 21’inin (% 63.7) birden çok tanı aldığı saptanmıştır. En sık saptanan tanılar sırası ile; depresif bozukluklar, anksiyete bozuklukları ve somatoform bozukluklardır. Çalışmaya alınan bütün çocuklara psikososyal destek verilmiş, 29 (% 87.9) çocuk ek olarak ilaç tedavisi almıştır. İzlemde 20 çocuğun okula devamı sağlanmıştır. Onaltı çocukta (%59.2) ruhsal bozukluğun sürdüğü gözlenmiştir. Ailede son çocuk olarak doğan, hiç ruhsal bozukluk tanısı almayan ya da tek tanı alan, yaşı küçük olan, başlangıç işlevsellik düzeyi yüksek olan çocuklarda klinik gidişin daha iyi olduğu saptanmıştır. Okul reddi olan çocukların uzun süreli izlem çalışmaları, genel toplum ya da kontrol gruplarına göre daha yüksek oranda ruhsal bozuklukların bulunduğunu ya da ruhsal yardıma gereksinim duyma olasılıklarının daha yüksek olduğunu göstermiştir. Okul reddinin uzun dönem sonuçları Tablo. 1’de yer almaktadır.
Tablo 1. Okul Reddinin Uzun Dönem İzlem Bulguları
Sonuç Sıklık
Okula zorunlu ara verme % 18
Liseyi bitirememe % 45
Erişkin psikiyatri poliklinik bakımı % 43
Erişkin psikiyatri klinik bakımı % 6
Suç davranışları % 6
20 yıl sonra ana baba ile yaşıyor olma % 14
20 yıl sonra evlenmiş olma % 41
20 yıl sonra çocuk sahibi olmama % 59
Okul reddi birçok ruhsal bozukluğun bir belirtisi olabileceğinden, klinik gidişi okul reddinin kendisi kadar bu bozukluğun tipi de etkilemektedir. Yapılan çalışmalarda ilk kez ergenlik çağında ortaya çıkma, süreğen özellik gösterme, depresyona ya da düşük zeka düzeyinin eşlik etmesi okul reddi için kötü klinik gidiş göstergeleri arasındadır.
Tedavi
Okul reddi tedavisi ebeveyn ve okul personeli ile işbirliği içinde yürütülmelidir. Tedavide temel amaç çocuğun kısa sürede okula dönmesini sağlamaktır. Çocuklarda okul reddi ve anksiyete bozuklukları sağaltımında genel kabul gören yöntem, çok eksenli bir tedavi yaklaşımı uygulamaktır. Psikososyal ve psikofarmakolojik yaklaşımlar tedavinin önemli ayaklarını oluşturur. Okul reddi yönetimine ilişkin psikososyal yaklaşımlar oyun terapisi, psikodinamik psikoterapi, aile terapisi, EMDR ve bilişsel davranışçı terapiyi (BDT) içermektedir.
Bilişsel Davranışçı Terapi ve EMDR
Okul reddi olgularında etkinliği araştırmalarla desteklenen en iyi yaklaşım EMDR ve BDT’dir. Tedavide ilk seçenek olarak kullanılması önerilmektedir. BDT çocuğa, ebeveyn ve okul çalışanlarına güçlüklerin üstesinden gelmeyi sağlayacak yöntemler sunmaktadır. İlaç tedavisiyle ortaya çıkabilecek yan etkileri içermemesi de BDT’nin tercih nedenleri arasındadır. BDT için en az 3-4 haftalık bir tedavi programı önerilmektedir. Bu süreçte ebeveyn, çocuk ve okul personeli ile düzenli görüşme yapmak gerekmektedir. Ebeveyn ve okul çalışanları ile yapılan görüşmelerde, okula düzenli olarak gitmeleri için çocukları teşvik etmeyi amaçlayan uygun bir davranış yönetiminin planlanması konusunda yardımcı olunmalıdır. Öfke patlamaları, tartışma çıkarma, hasta numarası yapma gibi uygunsuz davranışların önemsenmemesi, komut verme ve uygun davranışların pekiştirilmesi uygun davranış yöntemleri arasındadır. Okul reddi olan çocuklar için uygulanan davranışçı yaklaşımda ise sistematik duyarsızlaştırma, gevşeme eğitimi, duygu uyandırıcı imgeleme, model alma, şekillendirme, beklenmedik olayların yönetimi ve sosyal beceri eğitimi gibi tekniklerden yararlanılmaktadır. Bilişsel yaklaşımda çocuğun anksiyeteye neden olan düşüncelerini tanıması ve denetlemesi sağlanarak gerçek dışı ve uygunsuz düşüncelerle baş etmesi amaçlanmaktadır. Bu yüzden, anksiyete uyandırıcı algılar daha olumlu düşüncelerle karşılaştırılır ve çocuğa bu gibi algılarının anksiyetesini nasıl artırdığı ya da azalttığı gösterilmektedir. Son olarak, okula geri dönüşü sağlamada atılacak adımların ayrıntılı olarak gösterildiği bir plan hazırlanmalıdır. Okula geri dönme tedavinin ilk yarısında planlanmalıdır. Okula aşamalı geri dönüş, okula geri dönmeyi kolaylaştırmaktır.
EMDR seanslarında ise çocuğun geçmiş olumsuz/travmatik deneyimlerinin açığa çıkarılması, okulla eşleşmiş negatif duyguların olumlu duygularla yer değiştirilmesi amaçlanmaktadır.
Okula Yönelik Tedavi
Okula yönelik girişimler tedavinin değişmez parçasıdır. Çocuğun okula özgül bir anksiyetesinin olup olmadığı gözden geçirilmelidir. Anksiyete okuldaki özgül bir olay ya da nesne ile ilgili ise buna yönelik girişimler planlanmalıdır. Planlanan tedavi sürecinde, okul çalışanları ile işbirliği gerekeceğinden, ebeveyn ile okul arasında iyi bir bağlantı kurulması gereklidir. Terapist bu konuda aileyi desteklemelidir. Terapist gerek okul ziyareti gerekse de
bilgilendirme notları ile öğretmen ve diğer ilgili okul çalışanlarına tedavi planı ile ilgili bilgi vermelidir. Çocuğun okul yaşantısının olumlu ve destekleyici nitelikte olması önemlidir. Çocuğun gereksinimlerine göre okulda belirlenecek düzenlemelerin yapılması için okul çalışanları teşvik edilmelidir. Eğer okula özgül anksiyete kaynağına çözüm bulunamıyorsa, okul ya da sınıf değişikliği de tedaviyi destekleyen bir girişim olarak kullanılabilir.
EMDR, Bilişsel Davranışçı Terapi ve Okula Yönelik Tedavi’nin birlikte kullanıldığı vakalarda tedavi oranı yüksektir. Her 10 çocuktan 9’u tedavi sonucunda okullarına dönmektedir.